FAL:
Atılan boncuk ve
baklaya, koyunun kürek kemiğine kahve telvesine, su’ya, el’e küreye, tarot
kağıdına, iskambil kağıdına yıldızlara, burçlara (gezegenlere) ve benzerlerine bakmak
sûretiyle ğayb’dan, gelecekten haber verme işi.
Ümmetimden bir kısmını
bana gösterdiler. Dağları, sahraları doldurmuşlardı. Böyle çok olduklarına
şaştım ve sevindim. Sevindin mi? dediler, evet dedim. Bunlardan ancak yetmiş
bin adedi hesabsız Cennet'e girer dediler. Bunlar hangileridir diye sordum.
İşlerine sihr, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahu tealadan başkasına
tevekkül (güvenip) ve güvenmeyenlerdir denildi. (Hadîs-i şerîf-Kimyay-ı Seadet)
FALCI:
Fala bakan, gaybı
bildiğini iddia eden. Gaybı anlamak için güya bir takım vasıtalara müracaat
eden kimse. Günümüzde Cinci, Medyum türü isimlerle de anılırlar. Bunlar
istihareye yatar cinlerle iletişim kurar, paralı yada hatırlı elemanları ile
bilgi toplar.
Cebrail (a.s.) bana
geldi. Kalk namaz kıl ve dua et! Bu gece, Şaban'ın on beşinci gecesidir dedi.
Bu geceyi ihya edenleri Allahü teala affeder. Yalnız kafirleri, büyücüleri,
falcıları, kendini beğenenleri, içki içenleri, faiz yiyenleri ve zina yapanları
affetmez. (Hadîs-i şerîf-Kimyay-ı Seadet)
Tevekkül edenler
(sebeblere yapışıp Allahü tealaya güvenenler) , falcılık, efsûn ve dağlamak ile
hastalığı tedavî etmezler. (Hadîs-i şerîf-Kimyay-ı Seadet)